29 Ekim 2017 Pazar

Teaching Visual Culture Kitabından Hareketle Victor Leguy " Görünmez Sınırlar İçinde Yapılar"

Kerry Freedman’ın  yazmış olduğu “ Teaching Visual Culture”  (Görsel Kültürü Öğrenmek) kitabının Bölüm 1  “Mesleki Alan” konusunu incelemiş ve bu bölümün ilk başlığı olan “ Eğitimde Görsel Kültürün Teorik Kuramı” hakkında kendi ilgi ve tutumlarıma dayanarak Teaching Visual Culture kitabına bağlı kalarak hazırlamış olduğum bu metinde Victor Leguy’ın “Görünmez Sınırlar İçinde Yapılar” adlı enstelasyon çalışmasını ele alacağım.


Teaching Visual Culture
 Bölüm 1: Mesleki Alan
Eğitimde Görsel Kültürün Teorik Kuramı
 Endüstri sonrası gelişmiş demokrasilerde görsel sanatlar giderek artan bir oranda günlük yaşamın içine aktarıldığı anlaşılmaktadır.Kitle iletişim araçları, alışveriş merkezleri ve eğlence parkları, yerel heykel bahçeleri,İnternet, moda ve mobilya tasarımı, vb. Bir zamanlar düşünülmüş olan şey insan üretiminin elit ve izole bir biçimi haline geliyor gittikçe artan bir şekilde günlük hayatın bir parçası olarak gerçekleşti. Görsel sanatlar genişliyor yalnızca şekillerinde değil, bağlantılarla etkilerinde her zaman olduğu düşünülmeyen konular da dahil olmak üzere sosyal konuların aralığına özdeş sosyal, örneğin ekoloji ve benlik kavramları. Sonuç olarak, görsel sanatlar kültürel dönüşümün temelini oluşturuyor. Siyasal söylemin, sosyal etkileşimin ve kültürel kimliğin postmodern koşulları karakterize eder (Jameson, 1984, 1991). Önceden düşünülmeyen ortamlar bile eğitim görselin didaktik gücünün bir sonucu olarak bu hale gelmiştir sanat. Özellikle sembolik bir form olarak güçlü ve bu güç sadece kendi kodunun çözülmesini istemekle kalmamakla birlikte  bir didaktizm içeriyor ancak mesaj belirsiz olduğunda bile öğrenmemize neden olabilir. Görsel sanatlar görsel kültürün çoğunu oluşturur; görme ya da görselleştirme ve şekiller yoluyla insan tarafından oluşturulmuş ve algılanmıştır.hayatımızı yaşarken görsel kültür teriminin doğasında kullanılması Görsel sanatlar üzerindeki etkilerini ve bağlantı noktalarını bağlamlar.
Yukarıdaki metinden yola çıkarak Victor Leguy’ın  “ Görünmez  Sınırlar İçin Yapılar” adlı enstelasyon çalışması sosyal hayatın kişi ve toplumu etkilediği verilmek istenilen mesajların bu yolla yani Görsel Kültür ile verilmek istediğini görüyoruz. Postmodern dünyada Görsel Kültürde ele alınan enstelasyonun kendisi  değil , bu enstelasyonun  kişi , toplum ve dünya için ne anlamalar ürettiği ve sosyal hayat ile bağlantılarıdır.

Victor Leguy  ;

1979 yılında Sau Paulo , Brezilyada doğan sanatçının çalışmaları sosyal içerikli mesajlar vermeye kafa karıştırma ve yaşanılan gerçekleri  gün yüzüne çıkartma odaklıdır. Tarihi hep galip gelenlerin yazdığı söylenir Victor Leguy  çalışmaları kurumsal veya resmi tarihi anlatılarının, ideoloji, siyaset, cehalet veya yozlaşma nedeni ile nasıl basitleştirildiğine ya da perdelendiğine işaret eder.(İstanbul Bienali Sergi , 2017:249) Victor Leguy çalışmalarında kullandığı obje, nesne,fotoğraf vs malzemelerini takas üsulu ile elde ediyor. İşlerinde birçok insanla birlikte çalışan sanatçının amacı bir bağ oluşturmak ve iletişimi sağlayabilmek. Son işi ise kendi ülkesinden başlayarak Türkiye'deki göç akışları üzerine doğru genişlettiği "Görünmez Sınırlar İçin Yapılar” başlıklı proje  göçlerin ve yerinden edilmelerin tarihine ve izlediği güzergahlara odaklanıyor. Sanatçı burada göçmenlerin kendileriyle ya da yakın akrabalarıyla bağlantı kurarak metin, belge ve fotoğrafları sergiliyor. Leguy  enstelaston çalışması hakkında şunları söylüyor: "Bir tarih kitabını okuduktan sonra bunun içinde yer verilmeyen insanlar var. Bunların bir çoğu mülteciler. Yapılmaya çalışılan bu olayı yıkmaya çalışmak ve etiketlendirilen insanları gündeme getirmek. Onlara bir birey olarak, aktif bir şekilde odaklanmak." Sanatçı  bu bağlamda hazırladığı enstelasyon çalışmasında görüştüğü ve işlerine konu ettiği insanların hikayelerini anlatıyor. Onlarla görüşürken yanına kendi için bir değer taşıyan, çocukluğu ve gençliğiyle özel bir bağ kuran eşyaları yanına alıyor. Karşılığında da mültecilerden kendileri için özel olan bir obje alıyor. Her iki objeninin geçmiş anılara dem vurması gerek. Leguy, bu objelerin ne olduğunun önemli olmadığını, ona yüklenen anlamın önemli olduğuna değiniyor. Leguy’ın bu işinde yer alan objeler oldukça dikkat çekici  terlikten tesbihe sinekten askıya farklı amaçla kullanılan eşya , fotoğraf ve nesneler bulunuyor. Çalışma bu yönü ile insanları görmeye, bilmeye ve öğrenmeye itiyor. Mülteci kamplarında yaşanılan veya savaş anında hissedilen duyguları çalışmayı incelerken ince bir nefes ile içinize doldurmanız mümkün. Özellikle bu işte kullanılan terlik projenin en merak uyandıran objesi. Suriye'den göç etmek zorunda kalan bir mültecinin sınırı geçerken giydiği terlik, göç meselesinin belki de en sembolik görsellerden Leguy bu terlik karşılığında Kolombiya'da bulduğu ve üzerinde bir harita olan taşı terliğin sahibi mülteciye vermiş.

Terlik dışında bir fotoğrafta göz alıyor işler içinde dikkat çeken bir diğer güzellik ise ,  52 yaşındaki Suriyeli fotoğrafçı Obar B. "2013'te rejim tarafından gerçekleştirilen bombalı saldırıda fotoğraflarım olmadan Türkiye'ye gelmek zorunda kaldım. Büyük koleksiyonlarımın yarısı suya batmıştı" diyor. 23 yaşındaki Libyalı mimar Kousai'den alınan eşya ise farklı şehirleri gezip bildiklerini anlatan Libyalı bir öğrenci grubuna ait bir tişört. Şam'da yaşayan sanatçı Ghaith M. ise Suriye'den elinde kalan tek şeyi Victor Leguy'a bırakmış. Enstelasyon çalışmasının geneline bakıldığı zaman simetrik bir şekilde çekilmiş bir beyaz çizgi görülüyor   göçmenlerin farklı tarihlerini oluşturabilmesi sağlayacak nesneler metinler belgeler ve fotoğraflar topladı ve bu nesne belge ve fotoğrafların üzerine silinip gitme ve kaybolmayı vahşiliğin ve tarihin sterilleştirilmesini resmi anlatıda basitleştiren veya sansürlenen yerli ve göçmen tarihini temsilen beyaz bir çizgi çekti.

İyi bir yaşam için çoğunlukla ekonomik gerekçelerle hareket edenler olduğu gibi bulundukları ülkelerde var olan zulüm, baskı veya savaş ortamlarından uzaklaşmak amacıyla zorunlu olarak ülkelerini terk eden mülteci ve sığınmacı gibi yerinden edilen kitleler söz konusudur. Bu anlamda, içinde yaşadığımız dönemi bir “göç çağı” olarak nitelendirmemiz mümkündür. (Serdar ÜNAL,” Türkiye'nin Beklenmedik Konukları Öteki Bağlamında Yabancı Göçmen ve Mülteci Deneyimi” Zeitschrift für die Welt der Türken Journal of World of Turks , Vol. 6, No. 3 (2014))          Göç Çağı diyebileceğimiz bu dönemi ele alan Leguy dünya’nın yaşadığı ama bizim üstlendiğimiz sözde mülteci sorunu olan göçler üzerine gidiyor ve onların yaşadığı sorunları bize yansıtıyor bizler için gerekli bir ihtiyaç lakin onları kabullenmekte zorluklar çekmekteyiz.  Ülkece her anlamda mültecileri ötekileştirme çabası içerisindeyiz neyazıkki. Oysaki onlar göçmen olarak gelebilseydiler bu tarz ötekileştirmeye maruz kalmayacaklardı.  Çünkü göçmen, yaşadığı ülkesini kendi isteğiyle daha iyi yaşam koşullarına ulaşmak amacıyla terk eden kişi olarak kabul edilirken , mülteci ülkesini zorunlu sebeplerden dolayı terk eden kişi olarak görülüyor.  Kafanızda bu tarz  tabular varsa şayet Leguy’un “ “Görünmez Sınırlar İçin Yapılar” işini görmenizi tavsiye ederim..


Structures For Invisible Borders ( Görünmez Sınırlar İçin Yapılar , 2016-17)
    Manifesto;
Sanatçının Structures for Invısıble Borders ( Görünmez Sınırlar İçin Yapılar,2016-17 ) başlıklı projesi, SaoPaulo,Brezilya bağlamında göçlerin ve yerinden edilmelerin tarihine ve izlediği güzergahlara odaklanıyor. Leguy, bu proje için göçmenlerin Brezilya'da oynadığı tarihi rolü ağır biçimde azımsayan Snip of old Sau Paulo ( Eski Sau Paulo’nun önemsiz Kişileri adlı ders kitabında bahsi geçen kimi göçmenlerin yaşamlarını araştırdı. Bu göçmenlerin torunları ile bağlantı kurdu ve onlardan Amerikan yerli halkları arasında yaygın olan bir gelenek mübadele aracılığıyla göçmenlerin farklı tarihlerini oluşturabilmesi sağlayacak nesneler metinler belgeler ve fotoğraflar topladı. Leguy, bu nesne belge ve fotoğrafların üzerine silinip gitme ve kaybolmayı vahşiliğin ve tarihin sterilleştirilmesini resmi anlatıda basitleştiren veya sansürlenen yerli ve göçmen tarihini temsilen beyaz bir çizgi çekti.
  Leguy, İstanbul Bienali için Brezilya projesini Türkiye'deki göç akışları üzerine bir soruşturma ya doğru genişletti.Bu yeni proje İstanbul'un en eski semtlerinden biri olan Fener'deki hem kütüphane hem Cafe Hemde bir kitapçısı olan The Pages mekanı odağına alıyor batılı Romanların Arapça çevirilerinin yanısıra Suriye'den kitaplarında bulunabildiği mekanın kafesi Arap Baharı ve Suriye iç Savaşı'nın başlamasıyla birlikte Suriyeli, Iraklı, Libyalı, ve Yemenli genç arap sürgünlerin Buluşma Noktası haline geldi.
 Leguy , fener semtinde 3,5 milyon Suriyeli mültecilerin göç etmiş olduğu bir ülkede tarih Sürgün ve kültür aktarımının kesişim noktası olarak ele alıyor İstanbul Bienalinde sergilediği bu proje için Leguy , bu mekanda tanıştığı insanları kendisiyle bir objeyi değiş tokuş etmeye çağırıyor. Sembolik görünmezlik koşullarına bilgi anlatı ve tarihlerin üzerinin örtülmesine atıfla bu objelerin de bir kısmı beyaza boyalıdır.




1 yorum: