Kerry Freedman’ın yazmış olduğu “ Teaching Visual Culture” (Görsel Kültürü Öğrenmek) kitabının Bölüm 1 “Mesleki Alan” konusunu incelemiş ve bu
bölümün ilk başlığı olan “ Eğitimde Görsel Kültürün Teorik Kuramı” hakkında kendi
ilgi ve tutumlarıma dayanarak Teaching Visual Culture kitabına bağlı kalarak
hazırlamış olduğum bu metinde Victor Leguy’ın “Görünmez Sınırlar İçinde Yapılar”
adlı enstelasyon çalışmasını ele alacağım.
Teaching Visual Culture
Bölüm 1: Mesleki Alan
Eğitimde Görsel Kültürün Teorik Kuramı
Endüstri sonrası
gelişmiş demokrasilerde görsel sanatlar giderek artan bir oranda günlük yaşamın
içine aktarıldığı anlaşılmaktadır.Kitle iletişim araçları, alışveriş merkezleri
ve eğlence parkları, yerel heykel bahçeleri,İnternet, moda ve mobilya tasarımı,
vb. Bir zamanlar düşünülmüş olan şey insan üretiminin elit ve izole bir biçimi
haline geliyor gittikçe artan bir şekilde günlük hayatın bir parçası olarak
gerçekleşti. Görsel sanatlar genişliyor yalnızca şekillerinde değil,
bağlantılarla etkilerinde her zaman olduğu düşünülmeyen konular da dahil olmak
üzere sosyal konuların aralığına özdeş sosyal, örneğin ekoloji ve benlik
kavramları. Sonuç olarak, görsel sanatlar kültürel dönüşümün temelini oluşturuyor.
Siyasal söylemin, sosyal etkileşimin ve kültürel kimliğin postmodern koşulları
karakterize eder (Jameson, 1984, 1991). Önceden düşünülmeyen ortamlar bile
eğitim görselin didaktik gücünün bir sonucu olarak bu hale gelmiştir sanat. Özellikle
sembolik bir form olarak güçlü ve bu güç sadece kendi kodunun çözülmesini istemekle
kalmamakla birlikte bir didaktizm
içeriyor ancak mesaj belirsiz olduğunda bile öğrenmemize neden olabilir. Görsel
sanatlar görsel kültürün çoğunu oluşturur; görme ya da görselleştirme ve
şekiller yoluyla insan tarafından oluşturulmuş ve algılanmıştır.hayatımızı
yaşarken görsel kültür teriminin doğasında kullanılması Görsel sanatlar
üzerindeki etkilerini ve bağlantı noktalarını bağlamlar.
Yukarıdaki metinden yola çıkarak Victor Leguy’ın “ Görünmez Sınırlar İçin Yapılar” adlı enstelasyon
çalışması sosyal hayatın kişi ve toplumu etkilediği verilmek istenilen
mesajların bu yolla yani Görsel Kültür ile verilmek istediğini görüyoruz. Postmodern
dünyada Görsel Kültürde ele alınan enstelasyonun kendisi değil , bu enstelasyonun kişi , toplum ve dünya için ne anlamalar
ürettiği ve sosyal hayat ile bağlantılarıdır.
Victor Leguy ;
1979 yılında Sau Paulo , Brezilyada
doğan sanatçının çalışmaları sosyal içerikli mesajlar vermeye kafa karıştırma
ve yaşanılan gerçekleri gün yüzüne
çıkartma odaklıdır. Tarihi hep galip gelenlerin yazdığı söylenir Victor Leguy çalışmaları kurumsal veya resmi tarihi
anlatılarının, ideoloji, siyaset, cehalet veya yozlaşma nedeni ile nasıl basitleştirildiğine
ya da perdelendiğine işaret eder.(İstanbul Bienali Sergi , 2017:249) Victor Leguy
çalışmalarında kullandığı obje, nesne,fotoğraf vs malzemelerini takas üsulu ile
elde ediyor. İşlerinde birçok insanla birlikte
çalışan sanatçının amacı bir bağ oluşturmak ve iletişimi sağlayabilmek. Son işi ise
kendi ülkesinden başlayarak Türkiye'deki göç akışları üzerine doğru
genişlettiği "Görünmez Sınırlar İçin Yapılar” başlıklı proje göçlerin ve yerinden edilmelerin tarihine ve
izlediği güzergahlara odaklanıyor. Sanatçı burada göçmenlerin
kendileriyle ya da yakın akrabalarıyla bağlantı kurarak metin, belge ve
fotoğrafları sergiliyor. Leguy enstelaston çalışması hakkında şunları
söylüyor: "Bir tarih kitabını okuduktan sonra bunun içinde yer verilmeyen
insanlar var. Bunların bir çoğu mülteciler. Yapılmaya çalışılan bu olayı
yıkmaya çalışmak ve etiketlendirilen insanları gündeme getirmek. Onlara bir
birey olarak, aktif bir şekilde odaklanmak." Sanatçı bu bağlamda hazırladığı enstelasyon
çalışmasında görüştüğü ve işlerine konu ettiği insanların hikayelerini
anlatıyor. Onlarla görüşürken yanına kendi için bir değer taşıyan, çocukluğu ve
gençliğiyle özel bir bağ kuran eşyaları yanına alıyor. Karşılığında da
mültecilerden kendileri için özel olan bir obje alıyor. Her iki objeninin
geçmiş anılara dem vurması gerek. Leguy, bu objelerin ne olduğunun önemli
olmadığını, ona yüklenen anlamın önemli olduğuna değiniyor. Leguy’ın bu
işinde yer alan objeler oldukça dikkat çekici
terlikten tesbihe sinekten askıya farklı amaçla kullanılan eşya ,
fotoğraf ve nesneler bulunuyor. Çalışma bu yönü ile insanları görmeye, bilmeye
ve öğrenmeye itiyor. Mülteci kamplarında yaşanılan veya savaş anında hissedilen
duyguları çalışmayı incelerken ince bir nefes ile içinize doldurmanız mümkün.
Özellikle bu işte kullanılan terlik projenin en merak
uyandıran objesi. Suriye'den göç etmek zorunda kalan bir mültecinin sınırı
geçerken giydiği terlik, göç meselesinin belki de en sembolik görsellerden Leguy
bu terlik karşılığında Kolombiya'da bulduğu ve üzerinde bir harita olan taşı
terliğin sahibi mülteciye vermiş..
Terlik dışında bir fotoğrafta göz
alıyor işler içinde dikkat çeken bir diğer güzellik ise , 52
yaşındaki Suriyeli fotoğrafçı Obar B. "2013'te rejim tarafından
gerçekleştirilen bombalı saldırıda fotoğraflarım olmadan Türkiye'ye gelmek
zorunda kaldım. Büyük koleksiyonlarımın yarısı suya batmıştı" diyor. 23
yaşındaki Libyalı mimar Kousai'den alınan eşya ise farklı şehirleri gezip
bildiklerini anlatan Libyalı bir öğrenci grubuna ait bir tişört. Şam'da yaşayan
sanatçı Ghaith M. ise Suriye'den elinde kalan tek şeyi Victor Leguy'a bırakmış. Enstelasyon
çalışmasının geneline bakıldığı zaman simetrik bir şekilde çekilmiş bir beyaz
çizgi görülüyor göçmenlerin farklı
tarihlerini oluşturabilmesi sağlayacak nesneler metinler belgeler ve
fotoğraflar topladı ve bu nesne belge ve fotoğrafların üzerine silinip gitme ve
kaybolmayı vahşiliğin ve tarihin sterilleştirilmesini resmi anlatıda
basitleştiren veya sansürlenen yerli ve göçmen tarihini temsilen beyaz bir
çizgi çekti.
İyi bir yaşam için çoğunlukla ekonomik gerekçelerle hareket
edenler olduğu gibi bulundukları ülkelerde var olan zulüm, baskı veya savaş
ortamlarından uzaklaşmak amacıyla zorunlu olarak ülkelerini terk eden mülteci
ve sığınmacı gibi yerinden edilen kitleler söz konusudur. Bu anlamda, içinde
yaşadığımız dönemi bir “göç çağı” olarak nitelendirmemiz mümkündür. (Serdar
ÜNAL,” Türkiye'nin Beklenmedik Konukları Öteki Bağlamında Yabancı Göçmen ve Mülteci Deneyimi” Zeitschrift für die Welt der Türken Journal of World of Turks
, Vol. 6, No. 3 (2014)) Göç Çağı diyebileceğimiz bu dönemi ele
alan Leguy dünya’nın yaşadığı ama bizim üstlendiğimiz sözde mülteci sorunu olan
göçler üzerine gidiyor ve onların yaşadığı sorunları bize yansıtıyor bizler
için gerekli bir ihtiyaç lakin onları kabullenmekte zorluklar çekmekteyiz. Ülkece her anlamda mültecileri ötekileştirme
çabası içerisindeyiz neyazıkki. Oysaki onlar göçmen olarak gelebilseydiler bu
tarz ötekileştirmeye maruz kalmayacaklardı.
Çünkü göçmen, yaşadığı ülkesini kendi isteğiyle daha iyi yaşam
koşullarına ulaşmak amacıyla terk eden kişi olarak kabul edilirken , mülteci
ülkesini zorunlu sebeplerden dolayı terk eden kişi olarak görülüyor. Kafanızda bu tarz tabular varsa şayet Leguy’un “ “Görünmez
Sınırlar İçin Yapılar” işini görmenizi tavsiye ederim..
Structures For Invisible Borders ( Görünmez Sınırlar İçin Yapılar ,
2016-17)
Manifesto;
Sanatçının Structures
for Invısıble Borders ( Görünmez Sınırlar İçin Yapılar,2016-17 ) başlıklı
projesi, SaoPaulo,Brezilya bağlamında göçlerin ve yerinden edilmelerin tarihine
ve izlediği güzergahlara odaklanıyor. Leguy, bu proje için
göçmenlerin Brezilya'da oynadığı tarihi rolü ağır biçimde azımsayan Snip of old
Sau Paulo ( Eski Sau Paulo’nun önemsiz Kişileri adlı ders kitabında bahsi geçen
kimi göçmenlerin yaşamlarını araştırdı. Bu göçmenlerin torunları ile bağlantı
kurdu ve onlardan Amerikan yerli halkları arasında yaygın olan bir gelenek
mübadele aracılığıyla göçmenlerin farklı tarihlerini oluşturabilmesi sağlayacak
nesneler metinler belgeler ve fotoğraflar topladı. Leguy, bu nesne belge ve fotoğrafların üzerine silinip gitme ve kaybolmayı
vahşiliğin ve tarihin sterilleştirilmesini resmi anlatıda basitleştiren veya
sansürlenen yerli ve göçmen tarihini temsilen beyaz bir çizgi çekti.
Leguy, İstanbul Bienali için Brezilya
projesini Türkiye'deki göç akışları üzerine bir soruşturma ya doğru
genişletti.Bu yeni proje İstanbul'un en eski semtlerinden biri olan Fener'deki
hem kütüphane hem Cafe Hemde bir kitapçısı olan The Pages mekanı odağına alıyor
batılı Romanların Arapça çevirilerinin yanısıra Suriye'den kitaplarında
bulunabildiği mekanın kafesi Arap Baharı ve Suriye iç Savaşı'nın başlamasıyla
birlikte Suriyeli, Iraklı, Libyalı, ve Yemenli genç arap sürgünlerin Buluşma
Noktası haline geldi.
Leguy , fener semtinde 3,5 milyon Suriyeli
mültecilerin göç etmiş olduğu bir ülkede tarih Sürgün ve kültür aktarımının
kesişim noktası olarak ele alıyor İstanbul Bienalinde sergilediği bu proje için
Leguy , bu mekanda tanıştığı insanları kendisiyle bir objeyi değiş tokuş etmeye
çağırıyor. Sembolik görünmezlik koşullarına
bilgi anlatı ve tarihlerin üzerinin örtülmesine atıfla bu objelerin de bir
kısmı beyaza boyalıdır.
+++
YanıtlaSil